Hollywood’un ve Yeşilçam’ın Küçük Çarkları: B Film ve Avantür Film Üzerine

Nedir Bu B Film?

Hollywood sinemasının en önemli çarklarından biri olan B filmler 1930 ve 1960 yılları arasında varlığını sürdüren stüdyo sisteminin bir gerekliliği olarak ortaya çıkmıştır. Seyircinin sinemaya gitmesini sağlayan ve stüdyoların asıl para kaynağı olan; büyük bütçeli ve yıldız oyuncuları bünyesinde barındıran A filmlerin üretiminin uzun süreler alması, sinema salonlarının da aynı sürede boş kalmasına sebep oluyordu. Bu uzun süreli araları doldurmak için de stüdyolar daha hızlı ve ucuza üretilen bu B filmleri yarattılar. İki film birden uygulamasının sürdürülmesi için de sıkça kullanılmışlardır. Süre olarak A filmlerden daha kısaydı bu filmler. En fazla yetmiş beş veya seksen dakikayı buluyordu uzunlukları. Hem dönemin büyük şirketleri hem de sadece B film üretmekle uğraşan şirketler kurulmuştur bu süre zarfında. Kâr olarak da çok bereketli değildi B filmler. Evet, zarar riskleri düşüktü fakat büyük stüdyolar pek de iç açıcı bakmıyorlardı B filmlere. Bir süre sonra bu küçük, bağımsız stüdyolar B film üzerinde uzmanlaşmıştı. Bu sayede de B filmler varlıklarını sürdürmeyi başardılar. Bu stüdyolar arasında öncü olanlar: Republic ve Monogram isimli stüdyolardır. (Onur, 2012, s. 77-78)

Dönemin yıldız oyuncularının aksine de daha küçük ücretlere çalışan ve bilinirliği az olan oyuncularla çalışıyorlardı B filmler. Tür olarak da çoğunluk tarafınan küçümsenen; fantastik, western, bilim kurgu ve aksiyon gibi türlere yönelmişlerdi. Dönemin yönetmenleri de hem teknik hem de içerik olarak pek çok deneme yapma imkânı buluyordu bu filmlerde. Bu sayede de B filmlerin deneysel yönü ön plana çıkıyordu. (Onur, 2012, s. 87)

B filmlerin belli bir formüle dayalı filmler olmadığını söylemek de yanlış olur. Tipik bir tür sineması örneğidir B filmler. Kullandığı türlerin farklılığı sebebiyle de eleştirmenler tarafından çokça küçümsenmiş filmlerdir. Zayıf senaryoları, formüle edilmiş planları, kartondan dekorları ve bariz belli olan ucuzlukları da zaten bu eleştirilere ortam oluşturmuştur. Bu demek değildir ki her B film kötüdür. Arada seyircinin ilgisini çeken ve klasikleşmiş filmler de vardır. Özellikle Roger Corman ismi burada önemlidir.  B film üreten kişiler arasında, günümüzde de halen daha aktif olarak yapımcılık yapmaktadır Corman. Amerikan B film yapımcıları arasında da efsaneleşmiş bir isimdir kendisi. O ve onun gibi pek çok sinemacı, yaratıcılıkları ve ustalıklarıyla B filmin izlenebilirliğini arttırmışlardır. (Onur, 2012, s. 78)    

1960’lara gelindiğinde ise Hollywood’un stüdyo sistemi çökmeye başlar. B film kavramı da bu stüdyoların çökmesiyle birlikte ortadan kalkar. Büyük stüdyoların ardından gelen pek çok bağımsız stüdyoyla birlikte de Bağımsız filmler, B filmlerin yerini doldurur. Fakat bu doldurma birebir aynı yöntemlerle üretilmiş filmlerle olmaz. (Onur, 2012, s. 91)

Yeşilçam’da “Uyarlama” Film Sorunu

Yeşilçam’daki üretim hızını yakalamak için başvurulan en önemli yöntem kesinlikle yabancı bir filmi uyarlamaktır.  Hatta Yeşilçam’ın öncesinde; sinemamızın ilk uzun metraj, konulu filmi olan Himmet Ağa’nın İzdivacı’da: Moliére’in Zor Nikâh adlı eserinin uyarlamasıdır. Daha sonrasında gelecek olan Muhsin Ertuğrul döneminde de uyarlamalara çokça yer verilecektir. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 107)

Yeşilçam’a gelindiğinde ise bu yapı çığırından çıkmıştır. Öyle ki; sektörün çok büyük bir kısmı bu uyarlama filmlerden oluşmaktadır. Bu filmler, “uyarlama” kisvesi altında, kesinlikle anlamına ters olarak üretilmektedir. Normal bir sinemacı için yurtdışındaki bir filmi, okuduğu bir romanı veya bir tiyatro eserini uyarlaması çok normal karşılanabilir. Yeşilçam’da ise bu “uyarlama” filmlerin büyük ölçüde yurtdışındaki filmleri dikkate aldığını belirtmek gerekir.

Türkiye’ye getirilen yabancı filmlerin, Yeşilçam’da çekilen filmler ile neredeyse ayını kalitesizlikteki içeriklere sahip olması da bir sorundur. Bu getirilen filmler ve Yeşilçam filmleri arasındaki en büyük fark tekniktir. Bu ithal filmleri getiren şirketlerin de seyircinin herhangi bir içerik kalitesi beklemediğini bilmesidir. Sektör zaten bu içerik vasatlığına olan kabulü halka aşılamıştır. Sinema tüccarlarının istediği tek şey seyircinin cebinden hızlıca ve en kolay yoldan alacağı paradır. İçeriğini erotizmin ve vahşetin oluşturduğu bu uyuşturucu etkisi yapan filmler zaten iyi durumda olmayan sinemamızın sempatisini kazanmış ve üretim çarkı içerisinde de önemli bir yer edinmiştir. (Çapan, 1967, s. 21)

Burada “re-make” kavramı üzerinde durmak da gerekir. “Yeniden yapım” anlamına gelen bu İngilizce kelimeyi pek çok kez duymuş olabilirsiniz. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 108) Günümüz Hollywood sinemasının son dönemlerinde çokça örneklerini görüyoruz bu “re-make” filmlerin. Örnek olarak: 2016 yılında yayınlanmış olan The Magnificent Seven filmi verilebilir. 1960 yılında çekilmiş olan klasik The Magnificent Seven filminin yeniden yapımıdır. 1960 yılındaki filmin de: Kurosawa’nın, 1954 yılında çekmiş olduğu Seven Samurai filminin bir uyarlaması olması da Hollywood’un bu “uyarlama” sisteminin çok yakınında olduğunun bir göstergesidir. Tabii ki burada bir ayrım yapmak gerekir. Daha öne de belirttiğim gibi: Yeşilçam bariz bir şekilde Hollywood etkisi altında olan bir sinemadır. Özellikle üretim yapısı anlamında Hollywood’u kendine örnek almaktadır. “Uyarlama” filmler sahasına girildiğinde ise arada çok büyük farklılıklar vardır.

Yeşilçam’daki “uyarlama” aslında yerelleştirmeye daha yakındır. Seçilen film daha çok bir temel oluşturur sadece. Fakat bu yerelleştirme esnasında filmin temel yapısını da bozmaktan çekinmez. Eminim ki: “Bunun gibi olsun.” cümlesi ile başlamıştır çoğu Yeşilçam yapımcısı filmin yapımına. Daha sonrasında da bu temel aldıkları filmin içerisindeki durumları, kişileri ve atraksiyonları değiştirerek kendi filmlerini oluştururlar. Bu filmin içerisine koyulan yeni elementler de diğer pek çok filmden aşırılarak konuluyordu da aynı zamanda. Bazen de bu “uyarlamalar” ulusal davalara alet ediliyordu. Yeşilçam’ın The Magnificent Seven uyarlaması olan, 1964 yapımı On Korkusuz Adam filmi buna örnek gösterilebilir. Filmin temelinde Kıbrıs olayları yer almaktadır. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 108-109) İyi uyarlamalar da vardır ama bu yıllarda. Özellikle Ertem Eğilmez’in 1965 yılında çekmiş olduğu Sürtük filmi buna örnektir. Bernard Shaw’un Pigmalyon adlı eseri ve 1955 yılında Charles Vidor’un yönetmiş olduğu Love Me or Leave Me isimli filminden yola çıkarak oluşturduğu Sürtük büyük bir ilgi görür. İki benzer kurguya sahip olan eserin güzel bir şekilde yerelleştirilmesiyle de ilkel bir kopyacılık olmaktan ayrılır. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 160)

Peki, Yeşilçam neden bu uyarlama filmlere ihtiyaç duyuyor?  Hızlı bir üretimin sürekliliği için olduğunu belirtmiştim zaten. Buna ek olarak başka sebepler de var tabii ki. Giovanni Scognamillo bu sebeplerin için dört adet nokta üzerinde durulması gerektiğini söyler: Kadro hacmi, yapım hacminin getirdiği sıkışıklık, yapım şartlarının doğurduğu zorunluluk ve ticari garanti ihtimali. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 154)

İlk olarak, Muhsin Ertuğrul tekelinde geçen ilk sessiz ve sesli sinema dönemine değinmek gerekir. Sinema alanındaki kalifiye eleman eksikliği direkt olarak göze çarpar. Tabii bunun bir getirisi olarak da düzgün senaryo yazan kişilerin eksikliği de büyük bir sorun olmuştur. Bu dönemde: Muhsin Ertuğrul, Nazım Hikmet Ran ve Necdet Mahfi gibi isimler senaryo yazmakta. Onlar da başka kaynaklardan yararlanarak bu işi yürütüyorlar. Gerçek birer sinemacı olmadıklarını söylemek yanlış olmaz. İleriki yıllarda, film sayısının artmasıyla da bu durum daha belirgin bir hale geliyor. 1964 sonrasında, film sayılarındaki şiddetli artışın ardından da bütün yük piyasadaki az sayıda bulunan profesyonel senaristlerin sırtına yükleniyor. Konu bulma sıkıntısı da artan film sayısıyla birlikte doğru orantılı olarak yükselmeye devam ediyor. Var olan yapı şartları da bu durumu körüklüyor elbette.   Bir edebiyat eserinin uyarlanması da bu sebeple çok az görülüyor. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 154)

Piyasa bazen de yeni türleri doğurmak zorunda kalıyor. 1965 yılından sonra Yeşilçam’da bir avantür (serüven) furyası başlıyor. Siyah-beyaz, düşük bütçeli, giysili kahramanları kendine karakter edinen ve cinselliğe çokça yer veren filmleri içeriyor bu furya. Çizgi romanlardan uyarlanıyor olmalarına karşın içerikleri daima yetişkinlere yönelik oluyor bu filmlerin. Fakat çocuklar da ilgi gösteriyor bu filmler. Genel seyircinin de ilgisini çekiyor elbette bu filmler. Sonrasında Yeşilçam, hayali kahramanların sineması olup çıkıyor. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 155)

Yeşilçam’da B Film: Avantür

Yeşilçam’ın Hollywood’u temel alarak filmler oluşturduğu bir gerçektir. Tıpkı Hollywood’da olduğu gibi Yeşilçam’da filmlerini büyük stüdyolar üzerinden üretmektedir. B film özelinde bahsetmek gerekirse: Kısa sürede çekilen bol sayıda “konfeksiyon” film anlayışını Yeşilçam’a kazandıran Fuat Rutkay ve Halk Film olmuştur. Halk film bu durumu bir gelenek haline getirir. Bir çizgi oluşturur. Bu sayede de Türk sinemasındaki B filmlerin öncülüğünü yapar. Bu çizginin ikinci önemli temsilcisi de –daha geniş olanaklarıyla B filmlerden uzak kalsalar da- Nazif Duru ve Murat Köseoğlu’nun Kurduğu Atlas Film olur. (Saydam, Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam, 2011, s. 262)

Yıldız sistemi de Yeşilçam’ın üzerinde çok etkili olmuştur. Yıldız sistemi, 1950’li yıllardan beri Türk sinemasının yabancı olmadığı bir sistemdir. Başlangıçta yıldız sistemini ayakta tutan iktisadi bir düzenek olmadığından çok da mühim bir kavram gibi bakılmıyordu ona. Ne zaman ki sinema sektörünün yapısında ve yapılan filmlerin üzerinde çok büyük bir söz sahibi oldu,  işte o zaman sinemamız için çok da hoş olmayan sonuçlar doğurmuştur.  Bu durumun gerçekleşmesindeki en önemli etmenler de artan film sayısı ve seyircinin “yıldız” talebi olmuştur. Yeşilçam dünyasında da oyuncuya göre senaryo seçme devri başlamıştır. (Özön, 1995, s. 312-313) (Saydam, Türk Sinemasının Ekonomik Tarihi, 2011)

Salon sahipleri, filmlerini bu yıldız oyunculara göre ısmarlamakta ve seyircilere göre de içeriklerini belirtmektedir. Yeşilçam’ın en önemli film üretimi kaynağı seyircidir. Parayı veren seyirci olduğu için de üretilen filmler daima “seyirci filmi” olarak kalır (Sevindi, Türk Sineması Araştırmaları, 2015). Şehirler arasında da bu türler farklılık göstermektedir. Çetin İnanç bu şehirlerin dağılımını şu şekilde açıklar:

O zaman film satmak için beş bölge vardı. İstanbul en büyüğü. Adana, İzmir, Karadeniz, bir de Ankara… Büyük filmler, büyük prodüksiyonlar, birinci sınıf filmler İstanbul bölgesi için yapılır esas olarak. Adana bölgesi ki çok geniş bir bölgedir bu, seyircisi avantür filmlere yatkındır. Türkan Şoray filmi daha az iş yapar burada mesela. […] (Öğünç, 2016, s. 56)

Avantür filmler ise genel olarak Yeşilçam’ın B filmlere verdiği isimdir. Genellikle intikam temelli ve vurdulu kırdılı içeriklere sahip aksiyon filmleridir bu avantür filmler. Yeşilçam gibi değersiz görülen bir sinemanın bile en alt katmanında yer alır bu “taklit” filmler. Büyük şirketlerin umursamadığı fantastik filmler, bütçesiz ve amatör bir şekilde üretilmiştir bu dönemde. Özellikle Amerikan sinemasından ve İtalyan çizgi romanlarından öykündükleri maskeli kahraman filmleriyle dönemin seyircisinin ilgisini kazanırlar. Küçük ve sermayesiz şirketler tarafından üretilen bu filmler, zamanın yıldız oyuncularıyla çalışamadıkları için kendi yıldızlarını üretmiştir. (Sevindi, Türk Sineması Araştırmaları, 2015)


                                                                           


                                                  

Kaynakça

Çapan, S. (1967). Yabancı Film Sorunu Ve Başka Şeyler. Yeni Sinema Dergisi, 20-22.

Onur, N. (2012). Kitle Kültürü Sineması Ve B Filmi. İstanbul: Hayalperest Yayınevi.

Öğünç, P. (2016). Jet Rejisör: Çetin İnanç. İstanbul: İletişim Yayınları.

Saydam, B. (2011). Giovanni Scognamillo'nun Gözüyle Yeşilçam. İstanbul: Küre Yayınları.

Özön, N. (1995). Karagözden Sinemaya Türk Sineması Ve Sorunları. Ankara: Kitle Yayınları.

Scognamillo, G. (2014, Ekim 1). Türk Sineması Araştırmaları: https://www.tsa.org.tr/tr/yazi/yazidetay/45/yesilcam-mitolojisi adresinden alınmıştır

Sevindi, K. (2015, Ağustos 12). Türk Sineması Araştırmaları: https://www.tsa.org.tr/tr/yazi/yazidetay/125/imk nsizligin-getirdigi-yaraticilik--fantastik-turk-sinemasi--1- adresinden alınmıştır


Yazar: İlker Yıldız

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ran: Samuray Kültürü ve Zen Budizm Bakışından

Kuklaların Dünyasına Yolculuk