Ran: Samuray Kültürü ve Zen Budizm Bakışından
ÖZET ve AMAÇ
Ran filmi, çoğul Kral Lear uyarlaması olarak bilinir ve bunun üzerinden değerlendirilir. Bu çalışmadaki amacım: Japonya'nın orta çağ dönemi itibariyle bir savaş lordunun dünyasından, Budizm etkisindeki samuray kültüründen ve ülkenin tarihsel sürecinden esere farklı bir pencereden bakış açmaktır.
Akira KUROSAWA
Akiro Kurusawa (1910-1998) geçtiğimiz yüz yılın büyük yönetmenlerinden biridir. Çalışmalarında yöneldiği alan insan üzerinden insanlığın yaşamdaki yolculuğu ve değer çatışmalarının biçimlediği insan ve olaylar karşısındaki dönüşümü olarak özetlenebilir. Kurosawa'nın çocukluğunun geçtiği dönem Japonya'nın kültürel anlamda değişime uğradığı, geleneksel olanla batılı olanın yüzleştiği bir döneme tekabül eder. Kurosawa geleneksel ölçülerde bir yandan Ken Do (Kılıç) eğitimi alırken bir yandan da okulunda özellikle resim öğretmenin etkisi altında batı sanatıyla tanışıyordu. Kurosawa'nın¹ resim çalışmalarında özellikle Fovizm etkisi görünür. Fovizm 1898-1908 yılları arasında Fransa'da gelişen bir sanat akımıdır. Çiğ renklerin bağırır bir etki ile kullanması akımın temel özelliğidir.² Özellikle bu etkiyi filmleri için hazırlamış olduğu Hikaye Çizimlerinde (StoryBoard) görebiliriz. Kurosawa' yı tümüyle anlatmak yerine RAN filminin okunmasında ve üzerindeki tarih etkisinin ortaya çıkarılmasında yönetmenin hayatındaki belli noktalara parmak basmak daha doğru olacaktır.
1968-1977 yıllar Kurosawa'nın bunalımlı yılları olarak geçmektedir. TORA! TORA! TORA! Filminde yaşadığı hüsran, yapımcı firmanın anlaşmalara uymaması ve özellikle Hollywood tarafının Kurosawa'nın çalışma stiline uyum sağlayamaması durumu işin içinden çıkılmaz bir hale sürüklemiştir. Onun girdiği bunalımı atlamasını isteyen arkadaşları 4 Şövalyeler adında bir yönetmenler birliği kurarak film çekme amacı ile bir araya gelmişler ve çekilecek ilk filmde sırayı Kurosawa'ya vermişlerdir. Maliyetlerin yüksekliği ve psikolojik çöküntü Kurosawa'yı daha da umutsuz bir duruma sürüklemiştir.
Kurosawa bileklerini ve boğazını keserek intihar girişiminde bulunur. Yönetmenin umutsuzluğu hakkında bu durum net bir bilgi oluşturmaktadır. George Lucas ve Coppola 'nın desteği ile bu bunalım sürecini 1977 yılında Kurosawa Kagemusha ile atlatacaktır. Enteresan olan bilgi ise daha önce işten çıktığı ya da çıkarıldığı 20th Century Fox şirketi yapımcı pozisyondadır. Lucas ve Coppola'nın bunda etkisi büyüktür.
Kurosawa, 1955 yılında Akademi Onur Ödülü, AsianWeek Yılın Asyalısı, CNN Son yüzyılda Asya'nın gelişimine katkı sağlayan 5 insandan biri ödül ve tanımlamalarıyla onurlandırılmıştır. Yaşadığı dönem itibari ile kültürler ve zamanlar üstü bir üslup kazanacaktır. Ne yazık ki bu durum yer yer istenmeyen bir yalnızlığa sebebiyet vermekle birlikte ona "Sinemanın İmparator'u" unvanını kazandırmıştır.
¹ Kurbağa Yağı Satıcısı – Kurosawa – Çeviri : Deniz Egemen – Gora Kitapları
² http://tr.wikipedia.org/wiki/Fovizm
RAN'a Giden YOL
Kurosawa ustalık döneminde insanlığın serüvenine dair karamsar duygulara kapıldığı bir süreç içindeyken ortaçap samuray dönemine ait bir hikaye üzerinde çalışmaktadır. Diğer bir taraftan anlatmak istediklerine Shakespeare'in Kral Lear eseri cevap vermektedir. Kral Lear eserinde yaşlanan bir baba ve üç kızının otorite değişimiyle gelen serüvenleri anlatılır. Karakterler eserin başında hayatlarındaki bulundukları noktalardan en dip noktalara kadar inerler. Bu bir nevi hayatın sınavıdır. Kişisel görüş itibari ile Saray soylu bir bakış açısının Kurosawa'nın elinde bir insanlık hikayesine dönüşmesi ustalığın gerçek bir ölçütüdür.
Kurosawa, Kral Lear'ın bir uyarlamasını yaparken kendi topraklarının doğasını ve kültürünü bütünüyle kullanmıştır. Ran filminde adı geçen savaş lordu Hidetora asıl öz hikayesi ile 15. yüzyılda yaşayan savaş lordu Motonari Mori'dir.³ Kral Lear'da ki 3 kızın yerini 3 oğul almaktadır. Aynı zamanda filmde geçen 3 ok kırılmaz hikayesi aslen Motonori Mori'ye ait olduğu varsayılıp halen Japonya'da okullarda okutulmaktadır.⁴
³ PRODUCTION NOTES Michael Jack 2010 – Rialto Pictures LLC
⁴ http://en.wikipedia.org/wiki/M%C5%8Dri_Motonari
JAPONYA, 16. YÜZYIL
Japonya toprak itibari ile adalar sisteminden oluşmuştur. Tarıma uygun toprakların azlığı dolayısıyla geçim sıkıntısı bir yaşam savaşına dönüşmüş, bu süreç ülkeyi uzun iç savaşlara sürüklemiştir. İç savaş dönemi 1158 yılında başlamaktadır. 1192 yıllarında Shogunluk dönemi 7 yüzyıl süren bir eş hükümranlık olarak boy gösterecektir. 13 yüzyılda Japonya Moğolların istilasına uğrar. Bu istilayı iki defa deneyen Moğollar ikisinde de hüsrana uğramışlardır. Krallık veya Oligarşi ile yönetilen yapılarda savaşçılar savaş ganimetlerini paylaşarak yaşarlar ve savaşa girme sebepleri de budur. Moğol istilasını fırtına gibi doğal olay yardımı ile iki defa atlatan ve başarı kazanan savaşçıların ne yazık ki ellerinde paylaşacakları bir ganimet bulunmamaktadır. Bu memnuniyetsiz durum, derebeylikler arası savaşlara dönüşecektir.⁵ İç savaş süresince, ilk başlarda polis olarak düşünebileceğimiz samuraylar, zaman içinde kendileri içinde savaşan sanatçılara dönüşecektir.
Japon din kültürüne Zen Budizm'i hakimdir. Bunun temel sebeplerinden biri olarak dönemin ölüm kavramında yatmaktadır diyebiliriz. Nüfusun %80'ini oluşturan çiftçiler ağır vergi yükü altında ezilirlerken açlıkla burun buruna yaşıyorlardı. Samurayların huzurunda saygısızlık yüzünden öldürülmeleri her an mümkündü. Diğer taraftan samurayın yolu ölümdedir, iş bu noktaya geldiğinde Samuray için sadece hızlı ölüm seçeneği vardır.⁶ Toplumun ölüme bu kadar yakın olması Budizm'e olan ilgiye körüklemiştir.⁷
⁵ JAPON SAVAŞ SANATI – THOMAS CLEARY – ANAHTAR KİTAPLAR
⁶ HAGAKURE – The Book of Samurai – Yamamoto Tsunetomo 17. yy yazması S23
⁷ J.S.S. S37
SAMURAY KÜLTÜRÜ
Samuray'ın yolu BUSHIDO olarak özetlenir. Cesaret, Sadakat, Onur ve Özgüven vazgeçilmez temel unsurlardır. Tsunemoto, ölümle, bir samurayın efendisi için gerçekleştirebileceği en büyük eylem olarak ilgilenir.⁸ Bu sadakat kelimesinin karşılığını bize verme konusunda gayet şiddetli bir örnektir ki 17. yüzyılda kadar Samuraylar efendilerinin ölümünden sonra seppuku yaparak kendi hayatlarına son vermekteydiler. Samurayın hayata bakışını şu şekilde özetleyebiliriz: “Eğer kişi kalbine, her sabah ve akşam doğru biçimi vererek, bedeni zaten ölmüş gibi yaşayabiliyorsa, YOLDA özgürlük kazanır.”⁹ Cesaret kavramını o dönemde karşılayacak cümleyi yine HAGAKURE (S23) kitabından şu şekilde verebiliriz. “Erkeğin cesaretinin azalmış olduğunun başka bir delili de, kafa kesmede iyi olan çok az erkeğin bulunmasıdır.” Samurayın hayatı keskin hatlarla belli olmuş ve kendini sürekli efendisine adayan, sanatında kendini geliştiren, felsefi yönden dolu bir yaşam biçimidir.
Samurayların en önemli silahı kılıçtır ve her samurayın iki kılıcı bulunur. Bu kılıçlardan biri küçüktür, gerekmedikçe kınından çıkartılmaz. Özellikle samurayın hayatına son vermesi gerektiği durumlarda (Seppuku) kullanılır. Büyük kılıç oturma ve yatma durumlarında korkuluklarına konurken küçük kılıç hep samurayla beraberdir. Kılıç üretimi Japonya'da ayrı bir sanattır. Samuray kılıcı hem esnek hem de dayanıklı olmasıyla hem Arap kılıçlarından hem de Avrupa kılıçlarından daha üstün özelliklere sahiptirler. Keskinlik dereceleri rahatlıkla bir adamı ikiye ayırması olarak gösterilebilir. Kılıçları üreten ayrı aileler vardır. Samuraylar ve halk onlara büyücü zanaatkârlar gözüyle bakar.
⁸ HAGAKURE S22
⁹ HAGAKURE S23
SAMURAY KÜLTÜRÜ ve ZEN BUDİZM AÇISINDAN RAN'A BİR BAKIŞ
Film geniş bir otlak alanda, sanki deniz dalgalarının yeşile boyandığı büyük bir okyanusun içinde küçücük kalan insan figürleri ile açılmaktadır. Yeşil renk Budizm'in kutsal rengidir. Denge, uyum, enerji ve gençlik gibi tanımlamalarla kullanılır. ¹⁰ Bu planda: Doğanın kutsallığı karşısında, insanın amansız küçüklüğü gözler önüne serilmiştir. Bununla beraber insansızda devam eden bir dengeye ve gizli kalmış, unutulmuş bir güce de gönderme yapılmaktadır.
Geniş çayırlık alanda domuz avı yapılmaktadır. Koşuşan domuzlarla birlikte bir yaban domuzu, üstteki karede olduğu gibi net olarak bize gösterilir. Yaban domuzunu farklı açılardan okunabilir.
Budizm açısından insan karmasının içine hapsolmasına sebebiyet veren 3 temel zehir bulunmaktadır. Bu 3 zehir farklı hayvan figürleri ile temsil edilmektedir. Yılan, kuş ve yaban domuzu ile temsil edilen bu zehirler kişinin aydınlanmaya giden yolunu engelleyen unsurlardır. Aşağıdaki Budist çalışmada 3 temel zehir simgeleri gösterilmektedir.
Yaşam çarkının üzerinde gösterilen bu hayvanlar: Cahillik, bağımlılık, nefret gibi Türkçeye çevrilebilen bu zehirlere geniş anlamında: Hırs, arzu ve aç gözlülüğü de eklemek gerekir. Diğer bir taraftan aç gözlü insanların dünyaya yeniden gelişlerinde domuz olarak vücut bulacaklarına dair bir inanıştır.
Filmde konusu geçen iktidar hırsının, toprağa sahip çıkma isteminin bir domuzun öldürülmesi ile enteresan bir bağı daha kurulabilir. Budizm tanrılarından biri olan VARAHİ domuz başlı insan vücutlu bir tanrıdır. VARAHA'nın eşi, dişi yanı olan Varahi vatan kabul edilen toprağı bütün olarak koruyan, korunmasına yardımcı olan tanrıdır. Domuzun Varahi'yi temsil ettiğini düşünürsek iktidar hırsları sebebiyle çıkacak bir iç savaşın habercisi olması söz konusudur.
¹⁰ http://www.religionfacts.com/buddhism/symbols/color.htm
Görünmez Hedef ¹¹
Üstad Kenzo Awa: Ok atmanın esas amacının nişan almadan, başarma arzusu olmadan serbest bırakmak olduğunu söyler. Sadece bendeki bir şeyin bunu yapmasına izin verdiğim için oldu. Bu 'ŞEY' de okların hedefte buluşmasını sağladı. Bu bir okla tüm sürüyü vuracağını iddia eden bir keşişin ok kullanan avcı ile hikayesidir. Hiç ıskalamayıncaya kadar oku kendinize atmayı öğrenin der keşiş. Bu çözülmez bilmece karşısında aniden aydınlanıp Satori'ye¹² ulaşan avcı, yaşlı rahibin yanında kalarak kendi kalbine nişan almayı öğrenmeye başladı.
Yukarıda ki cümleler örnek alınacak olursa Hidetora'nın uyanıştan ne kadar uzak olduğu gözler önüne serilmektedir. 16. yüzyılda geçen RAN'ın öyküsü için bir yüzyıl sonra yazılan samuray'ın el kitabı HAGAKURE'nin girişinde yazar tarafından samurayların artık kültürden ve samuray yolunu anlamaktan çok uzak oldukları şikayeti yapılmaktır.
Av sonrası yemek sahnesinde Hidetora ve oğulları görünmektedir. Burada giysilerin özenli seçilmiş olduğu bellidir. Kullanılan kostümlerin Budizm açısından açılımlarını yapmak gerekir.
Sarı Renk: Güneşi, imparatorluğu, kökleşmeyi ve toprağı sembolize eder. En büyük çocuk Taro'nun kostüm rengidir.
Kırmızı Renk: Filmi göz önüne aldığımızda Budizm açısından kan ve ateşi simgelediğini söyleyebiliriz. Jiro'nun kostümüdür.
Mavi Renk: Saburo'nun kostümüdür. Saflık, iyileşme, sonsuzluk ve bilgelik olarak özetlenebilir.
Hidetora'nın kostüm rengi beyazdır. Beyaz renk: gerçekliğin bilgeliğindeki cahilce oyun olarak söylenebilir. Film ile iyi bir şekilde örtüşmektedir. Kendini deneyimli ve bilge gören Hidetora'nın gelişen olaylar karşısında şaşkınlık ve cehaleti bu duruma denk düşmektedir
Hidetora'nın klanının simgesi güneşi alttan saran hilal şeklinde aydır. Motonori Mori'nin klanının simgesi ise bir çizgi ve güneşi temsil eden üç noktadan ibarettir. Simgedeki güneş sembolü gücü betimler. Güneş aynı zamanda erkek olandır, dişi yan ise ay ile betimlenir. Güneşi içine alan bir hilalin filmin ilerisinde Leydi Kaede’nin hırsları doğrultusunda gelişecek olayların sanki bir özetidir.Yukarıdaki planda Hidetora yemeğin ağırlığından istemsizce ya da oğlu Saburo'nun edepsizliğinden kaynaklı utancının örtmek istercesine bilinçlice bir uykuya dalar. Uykuya dalış şekli motif olarak değerlendirildiğinde bize başka bir figürü hatırlatmaktadır.
Ellerin duruşları, başın hafif eğikliği hemen hemen aynıdır. Eksik olan tek şey ağaçtır. O da birazdan Oğul Saburo tarafından dikilecektir. Böylelikle Budha'nın aydınlandığı anın gösterimi Hidetora'nın belki de gerçeklerle yüzleşeceği bir rüyanın başlangıcı olarak bize sunulmaktadır.¹³
![]() |
Saburo'nun gölge amacı ile dalları koyduğu plan. |
Hidetora gördüğü bir kabus ile uyanır, korkmuştur ve bir toplantı yapar. Bu toplantıda artık emekli olduğunu varisinin büyük oğlu Taru olduğunu açıklar. Üç ok hikayesi tam burada geçmektedir. Saburo bunu adaletli bulmaz ve babası tarafından kovulur.
Taru'nun eşi Leydi Kaede hiç bir şekilde kendine sunulan hükümranlığı yeterli görmez. Aslında Japonya’da dönem itibariyle iyi ilişkiler geliştirmek isteyen, arkasına güç katmak ve güçlülerin yanında olmak isteyen klanlar birbirleriyle kız alıp verirlerdi. Böylelikle de aralarında bir kan bağı kurarak dokunulmazlık elde ediyorlardı. Kaede de daha önce Hidetora tarafından yenilmiş bir savaş lordunun kızıdır ve Hidetora’ya karşı dinmez bir öfke barındırmaktadır.
Shakespeare’in Kral Lear’ından farklı olarak, Kurosawa’nın uyarlamasında bir ana karakter daha vardır. Bu da Leydi Kaede'dir. Bu noktada Kurasawa'nın Budizm'in 3 temel zehrini her bir karaktere vermek istediğini düşündüğümüzde bir tanesi boşlukta kalıyordu. Bu yüzden Kral Lear'dan bir fazla karaktere ihtiyaç vardı. Taru açgözlülüğü, Jiro arzuyu ve Kaede'nin, hırsı temsil ettiğini söyleyebiliriz. Böylelikle insanın ya da Kurosawa'ya göre insanlığın önündeki aydınlanmayı engelleyen 3 temel ortaya çıkmış oluyordu.
Film boyunca kararan bir renk yığınıyla bulutlar küçük insanları izlemektedir. Bu belki de Kurosawa'nın dünyasında tanrıların insanlara bakışını temsil etmektedir.
Üç kardeşin anlaşamaması ve Kaede’nin oyunları Hidetora’yı oradan oraya sürükler. Saburo'nun terk ettiği 3. kalede bir savaş baş gösterecektir. 6 dakikaya yakın süren bu sahnede hiç bir ses efekti kullanılmayarak etki üst düzeye çıkarılmıştır. Japon kültürü açısından bu sahnede okunacak fazlaca gösterge vardır.
Öncelikle Hidetora'nın klanına ait ikon artık bölünmüştür. Taru güneş simgesini, Jiro ay simgesini almıştır. Saburo ise sadece mavi bayrağı kullanmaktadır. Jiro'nun ay simgesini alması -ki aynı zamanda dişi sembolüdür- leydi Kaede'nin etkisi altında kalacağının da bir göstergesi olacaktır.

Bu plan kılıçsız bir kının merdivenlerden aşağı sürüklenişi ile başlar. Sanki Hidetora'yı sürükleyen bir kındır. Ruhunu kaybetmiş bir kın ya da bir beden olarak gösterilebilir
Hidetora'nın kaleden ayrılışı Japon kültürü açısından çok fazla şey ifade etmektedir. Bunu kısaca şu şekilde özetleyebiliriz. Samurayın elkitabında (HAGAKURE) şöyle geçer, “Grubu ve atı olmayan bir samuray, samuray değildir”. Hidetora'nın adamları öldürülmüş, atı alınmış bununla beraber kılıçlarıda yoktur. Hidetora artık dünyada yoktur
Yorumlar
Yorum Gönder